Diyabet (Şeker Hastalığı) ve Göz - Doç. Dr. Ateş Yanyalı

Bu hastalık zaman içerisinde göz damarlarını iki şekilde etkileyebiliyor. Hatta kontrol altına alınmazsa, diyabet hastalığı çoğunlukla görme kaybına bile neden olabilen ciddi bir risk faktörüdür. Peki göz sağlığı açısından diyabet hastaları nelere dikkat etmeli? Detaylı bilgileri Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Doçent Doktor Ateş Yanyalı’dan alıyoruz.

Şeker hastalığı, vücudumuzda midenin arkasında yer alan pankreas adlı organla ilgilidir. Pankreas, insülin adı verilen çok önemli bir hormon salgılar. İnsülin, besinlerle aldığımız şekeri vücut hücreleri tarafından kullanılabilir hale getirir. Şeker hastalarında ise bu insülinin yapımı ya da kullanımında bir sorun vardır. Bu nedenle kandaki şeker miktarı artar. Şeker oranı yükseldikçe kalp, damar ve göz gibi organlarda ciddi komplikasyonlara yol açabilecek hastalıklar ortaya çıkabilir.

Dünya genelinde her on saniyede bir kişi şeker hastalığına bağlı bir nedenle hayatını kaybetmektedir. Erişkinlerde görme azalmasının en önemli nedenlerinden biri de diyabettir. Diyabet, gözün arka kısmında bulunan ve görmeyi sağlayan retina tabakasının damarlarını etkiler. Bu duruma tıp dilinde “diyabetik retinopati” denir.

Diyabetik retinopatide görme alanının merkezinde, yani sarı noktada sıvı toplanması olduğunda hastalarda yavaş bir şekilde görme azalması başlar. Bazı hastalarda göz içine ani kanamalar oluşabilir ve bu da ani görme kaybına neden olabilir.

En önemli risk faktörü, diyabetin süresidir. Hastalığın süresi uzadıkça, şeker ne kadar kontrol altında tutulsa bile gözde hasar oluşma olasılığı artar. Bunun dışında kontrol edilebilir başka risk faktörleri de vardır: şekerin dengede tutulması, tansiyonun kontrol altında olması, kolesterol ve trigliserit gibi kan yağlarının dengelenmesi. Ayrıca sigara kullanımı ve gebelik de önemli risk faktörlerindendir.

Hamilelik döneminde hormon dengesi değiştiği için şeker seviyesinin kontrolü zorlaşır ve gözdeki hasar bir anda kötüleşebilir. Bu nedenle hamilelik sürecinde şeker hastalarının mutlaka düzenli olarak göz muayenesi yaptırması gerekir.

Hastalar genellikle görmeleri azaldığında göz doktoruna başvurur, ancak bu çok yanlıştır. Çünkü görmede azalma olmasa bile gözde hasar gelişmiş olabilir. Diyabet hastalarının görmeleri iyi olsa bile düzenli olarak göz kontrolüne gitmeleri gerekir. Erken dönemde saptanan hasarlar, uygun tedaviyle kontrol altına alınabilir. Ancak birçok hasta geç evrede, görmeleri çok azaldıktan sonra başvurmakta ve bu durumda eski görme düzeyine dönmek oldukça zor olmaktadır.

Diyabet hastalarının şeker düzeyleri iyi olsa bile, yılda en az bir kez göz dibi muayenesi yaptırmaları gerekir. Çünkü diyabet yalnızca retina tabakasında değil, gözün diğer bölgelerinde de hasara yol açabilir. Örneğin erken yaşta katarakt gelişimi veya göz tansiyonu (glokom) gibi hastalıklar diyabetle ilişkili olabilir ve bu durumlar da kalıcı görme kaybına yol açabilir.

Tedaviye gelince, başarılı bir tedavi için risk faktörlerinin mutlaka kontrol altında tutulması gerekir. Tansiyon, kan yağları ve şeker dengesi iyi olmalıdır. Tedavide en sık kullanılan üç yöntem vardır: lazer tedavisi, göz içi iğneleri ve vitrektomi adı verilen özel ameliyat teknikleri.

Lazer tedavisi, en sık uygulanan yöntemlerden biridir. İki farklı amaçla kullanılır. İlki, sarı noktada sıvı birikimi olduğunda bu ödemi gidermek içindir. Bu tedavinin amacı genellikle mevcut görmeyi korumaktır; görmede artış sağlamaktan çok ilerlemeyi durdurur. İkinci kullanım alanı ise göz içerisinde diyabete bağlı olarak oluşan küçük anormal damarların tedavisidir. Bu damarlar kanamaya yatkındır. Lazerle bu risk azaltılarak olası kanamalar önlenmeye çalışılır.

Eğer göz içine kanama oluşursa, vitrektomi ameliyatı uygulanır. Bu ameliyatla göz içine girilerek kan ve hasarlı dokular temizlenir. Teknolojideki ilerlemeler sayesinde mikro cerrahi aletlerle yapılan bu operasyonlar artık çok başarılı sonuçlar vermektedir. Eğer retina ve görme siniri diyabetten fazla etkilenmemişse, hastalar eski görme düzeylerine büyük oranda kavuşabilir. Ancak retina veya sinirde hasar ileri düzeydeyse, görme artışı sınırlı kalabilir.

Son yıllarda göz içi iğne tedavileri de sıkça uygulanmaya başlamıştır. Bu iğneler, diyabete bağlı olarak sarı noktada oluşan ödemin tedavisinde oldukça etkilidir. Ancak iğnenin etkisi belirli bir süre sonra azalabileceği için tedavi tekrarı gerekebilir.

Göz içine uygulanan bu iğneler son derece ince uçlu olup, genellikle ağrısız bir şekilde yapılır. Hastalar çoğu zaman iğnenin uygulandığını bile fark etmez.

Çocukluk çağında ortaya çıkan diyabetle ilişkili göz hasarları genellikle ergenlik döneminden sonra görülmeye başlar. Bu nedenle çocuklukta da şeker hastalığı kontrol altında tutulmalı, ancak esas olarak ergenlik sonrası dönemde düzenli göz muayenelerine daha fazla önem verilmelidir.

Bu hastalık zaman içerisinde göz damarlarını iki şekilde etkileyebiliyor. Hatta kontrol altına alınmazsa, diyabet hastalığı çoğunlukla görme kaybına bile neden olabilen ciddi bir risk faktörüdür. Peki göz sağlığı açısından diyabet hastaları nelere dikkat etmeli? Detaylı bilgileri Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Doçent Doktor Ateş Yanyalı’dan alıyoruz.

Şeker hastalığı, vücudumuzda midenin arkasında yer alan pankreas adlı organla ilgilidir. Pankreas, insülin adı verilen çok önemli bir hormon salgılar. İnsülin, besinlerle aldığımız şekeri vücut hücreleri tarafından kullanılabilir hale getirir. Şeker hastalarında ise bu insülinin yapımı ya da kullanımında bir sorun vardır. Bu nedenle kandaki şeker miktarı artar. Şeker oranı yükseldikçe kalp, damar ve göz gibi organlarda ciddi komplikasyonlara yol açabilecek hastalıklar ortaya çıkabilir.

Dünya genelinde her on saniyede bir kişi şeker hastalığına bağlı bir nedenle hayatını kaybetmektedir. Erişkinlerde görme azalmasının en önemli nedenlerinden biri de diyabettir. Diyabet, gözün arka kısmında bulunan ve görmeyi sağlayan retina tabakasının damarlarını etkiler. Bu duruma tıp dilinde “diyabetik retinopati” denir.

Diyabetik retinopatide görme alanının merkezinde, yani sarı noktada sıvı toplanması olduğunda hastalarda yavaş bir şekilde görme azalması başlar. Bazı hastalarda göz içine ani kanamalar oluşabilir ve bu da ani görme kaybına neden olabilir.

En önemli risk faktörü, diyabetin süresidir. Hastalığın süresi uzadıkça, şeker ne kadar kontrol altında tutulsa bile gözde hasar oluşma olasılığı artar. Bunun dışında kontrol edilebilir başka risk faktörleri de vardır: şekerin dengede tutulması, tansiyonun kontrol altında olması, kolesterol ve trigliserit gibi kan yağlarının dengelenmesi. Ayrıca sigara kullanımı ve gebelik de önemli risk faktörlerindendir.

Hamilelik döneminde hormon dengesi değiştiği için şeker seviyesinin kontrolü zorlaşır ve gözdeki hasar bir anda kötüleşebilir. Bu nedenle hamilelik sürecinde şeker hastalarının mutlaka düzenli olarak göz muayenesi yaptırması gerekir.

Hastalar genellikle görmeleri azaldığında göz doktoruna başvurur, ancak bu çok yanlıştır. Çünkü görmede azalma olmasa bile gözde hasar gelişmiş olabilir. Diyabet hastalarının görmeleri iyi olsa bile düzenli olarak göz kontrolüne gitmeleri gerekir. Erken dönemde saptanan hasarlar, uygun tedaviyle kontrol altına alınabilir. Ancak birçok hasta geç evrede, görmeleri çok azaldıktan sonra başvurmakta ve bu durumda eski görme düzeyine dönmek oldukça zor olmaktadır.

Diyabet hastalarının şeker düzeyleri iyi olsa bile, yılda en az bir kez göz dibi muayenesi yaptırmaları gerekir. Çünkü diyabet yalnızca retina tabakasında değil, gözün diğer bölgelerinde de hasara yol açabilir. Örneğin erken yaşta katarakt gelişimi veya göz tansiyonu (glokom) gibi hastalıklar diyabetle ilişkili olabilir ve bu durumlar da kalıcı görme kaybına yol açabilir.

Tedaviye gelince, başarılı bir tedavi için risk faktörlerinin mutlaka kontrol altında tutulması gerekir. Tansiyon, kan yağları ve şeker dengesi iyi olmalıdır. Tedavide en sık kullanılan üç yöntem vardır: lazer tedavisi, göz içi iğneleri ve vitrektomi adı verilen özel ameliyat teknikleri.

Lazer tedavisi, en sık uygulanan yöntemlerden biridir. İki farklı amaçla kullanılır. İlki, sarı noktada sıvı birikimi olduğunda bu ödemi gidermek içindir. Bu tedavinin amacı genellikle mevcut görmeyi korumaktır; görmede artış sağlamaktan çok ilerlemeyi durdurur. İkinci kullanım alanı ise göz içerisinde diyabete bağlı olarak oluşan küçük anormal damarların tedavisidir. Bu damarlar kanamaya yatkındır. Lazerle bu risk azaltılarak olası kanamalar önlenmeye çalışılır.

Eğer göz içine kanama oluşursa, vitrektomi ameliyatı uygulanır. Bu ameliyatla göz içine girilerek kan ve hasarlı dokular temizlenir. Teknolojideki ilerlemeler sayesinde mikro cerrahi aletlerle yapılan bu operasyonlar artık çok başarılı sonuçlar vermektedir. Eğer retina ve görme siniri diyabetten fazla etkilenmemişse, hastalar eski görme düzeylerine büyük oranda kavuşabilir. Ancak retina veya sinirde hasar ileri düzeydeyse, görme artışı sınırlı kalabilir.

Son yıllarda göz içi iğne tedavileri de sıkça uygulanmaya başlamıştır. Bu iğneler, diyabete bağlı olarak sarı noktada oluşan ödemin tedavisinde oldukça etkilidir. Ancak iğnenin etkisi belirli bir süre sonra azalabileceği için tedavi tekrarı gerekebilir.

Göz içine uygulanan bu iğneler son derece ince uçlu olup, genellikle ağrısız bir şekilde yapılır. Hastalar çoğu zaman iğnenin uygulandığını bile fark etmez.

Çocukluk çağında ortaya çıkan diyabetle ilişkili göz hasarları genellikle ergenlik döneminden sonra görülmeye başlar. Bu nedenle çocuklukta da şeker hastalığı kontrol altında tutulmalı, ancak esas olarak ergenlik sonrası dönemde düzenli göz muayenelerine daha fazla önem verilmelidir.